ANA SAYFA
ULKU
DOKUZ ISIK
TURAN
RESiMLER
SIIRLER
BILMEDIKLERINIZ
NOTLAR - FiXLER
WEBMASTERS
|
ABD YONETIMI IKIYE BOLUNDU
Üç gün önce son derece ilginç bir şey oldu.
Eski CIA Başkanı James Woolsey, gizli bir şekilde Londra'ya gitti.
Tony Blair ile görüşen Woolsey, İngiltere Başbakanı'nı Saddam'ın da vurulmasına ikna etmeye çalıştı.
Bu gizli ziyaretten Amerika Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın haberi yoktu. Ondan da gizlendi bu iş.
Çünkü Woolsey oraya Amerikan yönetimini temsilen değil, yönetim içinde yer alan bir grubu temsilen gitmişti.
Evet, Amerikan yönetimi şu anda ikiye bölünmüş durumda. Bu grup savaşı yaygınlaştırmak ve ilk önce de Irak'ı vurdurtmak istiyor. Bush'u buna iknaya çalışıyor.
ABD Dışişleri Bakanı savaşın Irak'ı da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmasına karşı, dolayısıyla bazı girişimler ondan da gizleniyor.
Devlet içinde devlet olan bu grubun faaliyetlerinden bana ne diyemeyiz, çünkü onların istedikleri olursa Türkiye Irak nedeniyle işe öyle bir karışacak ki, şimdiden olacakları hayal bile etmek imkánsız.
Woolsey'in bu gizli ziyareti Amerikan televizyonunda Wall Street Journal Gazetesi'nin Washington temsilcisi Al Hunt tarafından açıklandı. Bunu şu nedenle de belirttim: Bu yazıda ortaya konulan bağlantılar bir komplo teorici beynin ürünü değil, sadece Amerika medyasının yakın ve derin okunmasından ortaya çıkarılmış bağlantılardır.
Amerikan yönetiminde ve etkili çevreleri içinde var gücüyle çalışmakta olan bir ‘‘Savaşı yaygınlaştıralım ve Saddam'ı da devirelim’’ grubu var.
Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz şahinlerin yönetim içindeki en etkili ismi. (Kendisi aynı zamanda sınırlı atom bombası kullanılması stratejisinin de taraftarıdır.)
New York Times'ın köşe yazarı William Safire ise medyadaki en etkili isim. (Bu arada Safire'ın bir süre önce yazmış olduğu Kuzey Irak'ta Ladin'e bağlı bir grubun yerleştiği, bunun Kürt gruplarla çatışmaya girdiği, bir lideri de öldürdüğü yolundaki yazının ‘‘yanlış bilgilendirme’’ olduğu ortaya çıktı. Amerikan yönetiminin bu konudan haberi yok, Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ise bunu yalanladı ve ‘‘Washington'ın bazı konuları Ankara'ya doğrulatması gerekir’’ dedi. Anlayacağınız bu grup eski CIA başkanlarını gizli misyonlara göndermekle kalmıyor, basına da yalan haberler sızdırıyor.)
Yönetim ve etkili çevrelerdeki Irak'ı vuralım örgütünün dayandığı temel ideolog ise bir bayan. Adı Laurie Mylorie. Kendisi ABD Denizcilik Savaş Okulu'nda hoca. ‘‘Irak'tan Haberler’’ adlı bir periyodik bültenin editörü ve ayrıca ‘‘Study of Revenge: Saddam Hussein's Unfinished War Afgainst America’’ (Öç Almanın Analizi: Saddam Hüseyin'in Amerika'ya Karşı Bitmeyen Savaşı) adlı, yönetimden bazı kişileri hayli etkilediği bilinen bir kitabın da yazarı.
O kitapta Bayan Mylorie 1993'te ikiz kulelerde yaşanan bombalama olayının arkasında Saddam Hüseyin'in olduğunu ispat etmeye çalışıyordu. Bu nedenle son olayın da Saddam'la bir şekilde bağlantılı olduğunu düşünüyor.
Kitapta o bombalama olayında ortaya konan birçok delilin üzerinde oynamalar yapıldığını, bazı delillerin saklandığını, o deliller ortaya çıkarıldığı zaman sanıkların Saddam Hüseyin ile direkt bağlantısının görüleceğini söylüyor.
Mylorie'nin kitabında ortaya koyduğu argümanı en çok James Woolsey desteklemişti zamanında. İkisi ortak hareket ederek, kamuoyunun dikkatini Saddam üzerine çekmeye çalışmışlardı kitabın yayınlandığı 2000 yılında.
Woolsey'in son gizli ziyareti, bu konudaki inancının değişmediğini gösteriyor zaten.
Janes Foreign Report, İsrail askeri istihbarat servisinin 11 Eylül terörist saldırısının arkasında Irak olabileceği fikrini yaydığını açıkladı. Gerçi bu fikir servisin başı tarafından birkaç gün sonra yalanladı.
Ama dikkat edin! Bir güçlü koalisyon oluşmuş durumda Saddam'ın da yıkılması için. Bu tavırlarını meşrulaşmak için ortaya koydukları kanıtlar doğru mu yanlış mı benim bilebilmem imkánsız. Ben sadece somutta olan, açıkta yaşanan bir yönlendirme kavgasını size aktarıyorum.
Bugün Türkiye'de Cumhurbaşkanı, Başbakan, bütün parti liderleri ve işadamları Saddam'ın vurulmasına karşı. Ancak Türkiye yine de istemediği bazı durumların ortasında bulabilir kendisini.
Eğer bu duruma düşmek istenilmiyorsa doğru kişileri bulup onlarla bağlantıya geçip, onlarla konuşmak gerekiyor.
|
|
GLADIO VE KATIL PROGRAMI PROMIS
Yarbay Oliver North ve ekibinin pek çok ülkeye sattığı casus bilgisayar programını araştırmanın bedeli: DOKUZ ÖLÜM. Dünya Bankası, IMF ve MOSSAD ve ABD Adalet Bakanlığı'nın adının karıştığı 'tehlikeli' işler.
Önce genel değerlendirme ve dosya sonunda link olarak verdiğimiz sitelerden satırbaşlarını bir araya getiren bir tercüme/yorum okuyacaksınız. Ardından da yine konuyla ilgili ilginç bir dosya.
Olayın yankıları bugüne kadar devam ediyor ve özellikle Türkiye bunu sıcağı sıcağına yaşıyor! Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün istifa ettirilmesiyle ilgili olarak MHP lideri ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin sözleri sizce de adresi yeterince göstermiyor mu?:
'Türkiye'deki kriz giderek derinleşiyor. Derinleşen bu kriz sürecinde siyasetçi, siyasi kurumlar ve Türkiye üzerine büyük oyunlar oynanıyor. Bunların kaynağını milletçe görebilmek için MHP böyle bir adım atmıştır.' (18.7.2001 tarihli basından)
Zaten, Haberturk sitesi de Bahçeli'nin gösterdiği adresin Bakan Kemal Derviş, IMF ve Dünya Bankası olduğunu yazdı. 57. hükümetin MHP kanadı Derviş'in, muhaliflerini IMF'yi kullanarak 'tasfiye' ettiğine inanıyor.
Satır başlarıyla PROMIS ve 'Arka Kapılar'
Promis dosyasının içinde Dünya Bankası ve IMF, NSA ve İsrail hükümeti önemli 'etken' aktörler olarak yer almaktadır.
Promis konusunu ele alan internet dosyalarının neredeyse tamamında Dünya Bankası ve IMF'nın, CIA ve MOSSAD hesabına bilgi sızdırdığı ileri sürülmektedir. Kabacası bu iki saygın kuruluş lanse edildiğinden başka maksatlara hizmet etmektedir.
Promis, ABD'li mezkûr kuruluşlar tarafından İsrail'e de verilmiştir. İsrail, bu şekilde MOSSAD'ın ilgilendiği dünyadaki bütün bankaların borçlarını, görev zararlarını, açık pozisyonlarını ve likidite ihtiyaçları gibi bütün bilgileri elde edebilmektedir.
Avrupa, ülkeleri Promis marifetiyle kendi mahremiyetine girmeye çalışan bu oluşuma tepki göstererek, Dünya Bankası'yla ilişkilerini en alt düzeyde tutmaktadır.
Kemal Derviş, Dünya Bankası'nın 26 başkan yardımcısından biri idi.
Dünya Bankası, ülkelerin ulusal bankalarına ait sırları 'elde ederek' batmalarına yol açan operasyonlara hizmet etmekle suçlanmaktadır.
ABD'nin bu program sayesinde, hedef ülkelerin banka sistemini istediği an kilitleyebildiği ve kontrollü mali krizlere yol açabildiği ileri sürülmektedir.
Aktüel'in aşağıdaki dosyasında detaylarını okuyacağınız programın asıl (masum) sahibi INSLAW şirketinin sahibi Bill Hamilton, 1985 yılında Dünya Bankası merkez binasında PROMIS yazılımının kullanıldığını ortaya çıkarmıştır.
Bahse konu yazılımın, CIA’nın “Bank Operations Division” (Banka Operasyonları Bölümü) tarafından hazırlandığı iddia edilmektedir.
Dünya Bankası'nın adının karıştığı bu skandalı araştıran iki gazeteci, Danny Casolaro ve Anson Ng Amerika'da öldürülmüştür.
Dünya Bankası, 1980 yılından bu yana Japonya, İsviçre, Fransa ve Almanya’daki bankalarla koordinasyon sağlamak istemiş, ancak bu teklif şiddetle reddedilmiştir. Nedeni, NSA’nın adı geçen ülke bankalarının mahremiyetini deşifre etmek istemesidir. Türkiye de, sırf bu nedenle geçmişte IMF ile yaptığı stand-by anlaşmalarında, bankalar konusunu anlaşmalardan muaf tutmuştur. Hatta IMF, Türkiye'deki kamu bankalarının bugün 20 milyar doları bulduğu söylenen 'görev zararları'ndan haberdar edilmediğini tepkiyle açıklamıştır. Ancak; şimdi, IMF ve Dünya Bankası'nın 'normal memurlarının' bile Türk banka sisteminin bütün detaylarını bildiğini artık Türk basını da yazmaktadır!
ABD, CIA ya da NSA'nın, azgelişmiş ülkelerde “Muhabir Banka” adı altında küçük bankalar kurdurduğu ileri sürülmektedir. Bu bankalar, çeşitli uluslararası bankalarla kredi ilişkisine girdiklerinde, söz konusu 'arka kapılı' yazılım sayesinde sözkonusu bankalar hakkında çok rahat bilgi alabilmektedir.
Türkiye’de çiftçilere kredi vermekten başka bir hizmeti olmayan Ziraat Bankası’nın yabancı ülkelerde niçin şube açtığı da bu konuda düşünülmesi gereken ayrı bir konudur?
Son ve en acıklı madde olarak, PROMİS programı Türkiye'ye de satılmıştır! Türkiye, tarihinde görmediği krizleri yaşamıştır ve yine tarihinde göremeyeceği krizlere doğru gittiği dedikoduları tüm kulislerde geçerliliğini korumaktadır. Yaşanan krizlerin 'sun'i' olduğunda ise, hükümet dahil fikir birliği bulunmaktadır.
Şimdi Aktüel dergisinde yayınlanan haberi birlikte okuyabiliriz:
Aktüel dergisinde 20.2.1997 tarihinde yayınlanan ilginç dosya:
Gladio'nun katil programı: PROMİS
Önümüzdeki ay Washington'da, "ABD'nin Susurluk Çetesi" sayılan ve Türk Gladiosu ile ilişkisi saptanan "Kaliforniya Grubu"nun önemli bir davası başlıyor. Görünüşte basit bir bilgisayar programı hırsızlığı: Adını İrangate Skandalı'yla duyuran CIA - hükümet bağlantılı çete 1980'lerin başında, elektronik ortamdaki her işlemi bilgi olarak derleyip merkezileştirmeyi amaçlayan Promis adlı programı, sahibinden izinsiz çeşitli ülkelere sattı. Ama, programa bir de virüs yerleştirdi. Böylece programı kullanan her ülkedeki gizli bilgiler ABD istihbaratına da açılmış olacaktı. Ve davaya temel teşkil eden Senato Araştırma Komisyonu raporuna göre, bu program Türkiye'ye de satıldı...
10 Mart 1997 günü ABD'deki en yüksek yargı makamı olan US Court of Federal Claims'te önemli bir davaya başlanacak. Devlet aleyhine açılan bir tazminat davası bu. Davacı, küçük bir bilgisayar yazılım şirketi olan Inslaw. Tazminat istenen devlet kurumu ise ABD Adalet Bakanlığı. Inslaw bakanlığı bilgisayar yazılımı korsanlığı yapmakla suçluyor.
Davayı fazlasıyla önemli kılan, "Promis" adlı bu yazılımın özelliği. 80'lerin ortalarından itibaren çeşitli ülkelerin gizli servisleri tarafından suçluların, şüphelilerin, giderek de politik muhaliflerin fişlenmesi, takibi ve hatta "infaz"ı için kullanılan Promis, Orwell'in "1984"ündeki "Büyük Birader"e benziyor. Elektronik ortamlarda bırakılan her izi bir avcı gibi adım adım sürüp hafızasında saklıyor. Nüfus müdürlükleri, askerlik şubeleri, vergi daireleri, kredi kartı merkezleri, su, elektrik, telefon idareleri bu yazılımın kişilerle ilgili bilgi derlediği yerler...
80'lerin sonlarında patlayan İran - Contra Skandalı'nın (ABD'den İran'a gizli silah sevkiyatı; buradan sağlanan paralarla Nikaragua'daki muhalif gerilla gruplarının finansmanı) baş kahramanları bu korsanlık olayında da ön planda. Türk kamuoyu tarafından da yakından tanınıyorlar; Türk Gladiosu ile yakın ilişkileri var ve Iran - Contra skandalında öne çıkan Oliver North'un en yakın adamlarından Michael Ledeen ve Frank Terpil'in, başta Abdullah Çatlı ve Mehmet Ali Ağca olmak üzere gladiocu ülkücüleri yönlendirdikleri saptandı.
Merhaba Promis!
10 Mart'ta başlayacak davada ele alınacak olay, Türkiye'yi başka bir açıdan da yakından ilgilendiriyor. Çünkü bir ABD devlet görevlisi, 1991'de ilgili komisyona verdiği ifadede, Promis'in Türkiye'ye de satıldığını açıkladı.
90'ların başlarında, yazılım korsanlığı da dahil bu ekibin marifetleri üstüne araştırmalar yapan veya yargıya bilgi sağlayan dokuz ABD vatandaşı ise şimdi toprağın altında yatıyorlar!
Promis'in dokuz cana malolan önemini anlamak için, kronolojik olarak en baştan başlayalım...
Yıl 1982: Inslaw'la ABD Adalet Bakanlığı arasında, firmanın hazırladığı bir yazılım programının ülkedeki savcılık bilgisayarlarına yerleştirilmesine yönelik milyonlarca dolarlık bir anlaşma imzalanıyor. Açılımı "Prosecutor's Management Information System" (Savcılık Yönetim Bilgi Sistemi) olan Promis adlı yazılımın temel özelliği, farklı veri tabanlarından bilgiler toplayıp bunları birbirleriyle bağlantılı hale getirebilmesi. Yani suçlular hakkında çeşitli bilgisayarlara dağılmış bölük pörçük bilgileri tek bir dosyada birleştirebilmesi. Anlaşmanın imzalanmasını izleyen üç yıl içinde yazılım, ülkedeki en büyük 20 savcılığın sistemlerine yerleştiriliyor.
Yıl 1985: Inslaw'la Adalet Bakanlığı arasındaki pürüzsüz ilişki garip bir biçimde bozulmaya başlıyor. Bakanlık yetkililerinin adeta düşmanca tavırları, Inslaw'un önüne olmadık bürokratik engeller çıkarmaları, işleri durmadan yokuşa sürmeleri zamanla taraflar arasında ipleri kopma noktasına getiriyor. Sonunda Promis'in geri kalan savcılıklara yerleştirilmesi işi iptal ediliyor ve anlaşma bozuluyor.
Yıl 1990: 80'lerin ortalarından itibaren Inslaw'un bakanlık aleyhine açtığı davalar sürerken, Promis'i geliştiren kişi olan firma sahibi William Hamilton Kanada'dan gelen bir mektupla sarsılıyor: Kanada Hükümeti, birçok bakanlıkta ve Dağ Polisi de dahil pekçok devlet dairesinde zorunlu olarak İngilizce sürümün kullanıldığını belirtip Promis'in Fransızca versiyonunun olup olmadığını soruyor. Hamilton şaşırıyor, çünkü o güne kadar Inslaw Kanada'ya tek bir kopya bile Promis satmamıştır!
Sonra haberler birbirini izliyor: Promis'in birçok ülkede pekçok kuruluş tarafından kullanıldığı, yazılımın el altından dünyanın dört bir yanına pazarlandığı ve birilerinin bu işten milyonlarca dolar kazandığı ortaya çıkıyor. Sonunda CIA de bu isimde bir yazılım kullandığını kabul ediyor. Bu arada, yazılımın bazı versiyonlarında gizli servis raporlarının işlenmesi ve hafızaya alınmasında yararlanılan özel bir bölümün bulunduğu da anlaşılıyor.
Derken, ABD'nin teknoloji istihbarat servisi olan ve bir zamanlar Hamilton'ın da programcı olarak çalıştığı National Security Agency (NSA), Promis ve yeni bir yazılımdan yararlanılmış "melez" bir yazılım üretildiğini açıklıyor. ABD'nin Narkotik Dairesi DEA de (Drug Enforcement Administration) benzer bir açıklama yapıyor.
Bilgisayarlı insan avı
Promis'in 1982'den itibaren çeşitli gizli servislere, devlet dairelerine ve şirketlere pazarlanmasında Earl Brian adlı kişinin kilit rol oynadığı artık biliniyor. O zamanlar ABD Başkanı Ronald Reagan'ın ekibinde milli sağlık politikasıyla ilgili bir görev üstlenen Brian, sahtekârlık suçundan 90 yıl hapis cezasıyla halen cezaevinde.
Gizli servislerin Promis'i çok tutmasının nedeni ise, bu program aracılığıyla milyonlarca kişi hakkında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde araştırma yürütülebilmesi, çeşitli kaynaklardaki kayıtların birleştirilebilmesi. Programın "örnekleme" taraması denen işlemi yapabilmesi cazibesini daha da arttırıyor: Gizli servisler çeşitli nitelikleri göz önünde bulundurarak bir "sakıncalı" örneklemi oluşturuyor: Protesto eylemlerine katılanlar, bir ortak bildiriyi imzalayanlar ya da yalnızca bu tür eylemlere katılanlarla ilişki içinde olanlar...
Tam bir muhalif avlama programı olarak kullanılabilen Promis'in bir ülkede nasıl sonuçlara yol açabildiğinin en çarpıcı örneği Guatemala. "Bilgisayar"ın "b"sinden bile habersiz, okur - yazar oranının son derece düşük olduğu bu ülkede 80'lerin ortalarına doğru birden "bilgisayarlaşma" kampanyası başlatıldı. Başkan General Oscar Mejia Victores basına verdiği demeçlerde bilgisayar sayesinde yoksulluğun üstesinden gelineceğini vaadetti. Askerlere de bilgisayar eğitimi verilmeye başlandı. Kısa sürede sokaklarda, tren istasyonlarında görev yapan devriye birimleri bile bilgisayarla donatıldı. Muhalif olduğundan şüphelenilen herkes elektronik olarak fişlendi. Kampanyanın başlamasını izleyen bir yıl içinde ünlü ölüm mangalarının infazlarında patlama yaşandı: 20 bin muhalif ya öldürüldü ya da ortadan kayboldu!
"Truva atı"yla dünyaya sızdılar
Earl Brian, Promis'in dünyaya pazarlanması işini tek başına organize etmemişti. Bunu, Reagan'ın başkan seçilmesiyle birlikte devlet içinde yuvalanan ve "Kaliforniya ekibi" olarak da bilinen bir grup hükümet ve devlet görevlisinin desteğiyle yaptığı ortaya çıktı. Ama Yarbay Oliver North ve CIA Başkanı William Casey gibi kişilerin başını çektiği bu ekip asıl ününü İran'a gizlice silah satılması ve bu satıştan elde edilen paralarla Nikaragua'daki muhalif Contra gerillalarının finanse edilmesi operasyonuyla kazandığı için Promis Skandalı o dönemde gölgede kaldı. Oysa şimdi anlaşılıyor ki, bu skandalın İran - Contra skandalından geri kalır yanı yok. Çünkü yazılım korsanlığında da, para kazanmanın çok ötesinde, "devletin yüce çıkarlarına yönelik" bir hedefi vardı ekibin.
Inslaw'dan habersiz, kaçak olarak satılan kopyaların çok özel bir marifeti vardı. Pazarlayanlar, bunlara bilgisayar dilinde "arka kapı" ya da "Truva Atı" olarak bilinen bir virüs yerleştirmişti. "Ön kapı" giriş kodları şifrelerle ne kadar sağlamlaştırılırsa sağlamlaştırılsın, arka kapının anahtarını elinde bulunduran Amerikalı operatörler Kıbrıs, Mısır, Suriye, Pakistan, Kuveyt, İsrail, Ürdün, İran ve Irak'taki sistemlere istedikleri zaman sızabiliyor, bu sistemlerdeki yerel bilgilere rahatça erişebiliyordu. Sovyetler Birliği'ne bile pazarlanmıştı Promis. Ari Ben Menaşe adlı bir MOSSAD ajanının ifadesine göre, buna ünlü basın imparatoru Robert Maxwell aracılık etmişti.
Arka kapı ilavesi
Promis'in yeni versiyonuna "arka kapı" ilavesi Michael Riconoscuito adlı bir bilgisayar dahisinin eseriydi. Riconoscuito bunu 20 Mart 1991'de, Inslaw'la Amerikan Adalet Bakanlığı arasındaki hukuk savaşının yeni bir aşamasında kurulan Brooks Senato Araştırma Komisyonu'na itiraf ediverdi. Bu arada bir Truva Atı'nın da MOSSAD tarafından pazarlanan kopyalara yerleştirildiği ortaya çıktı.
Kısacası yeni Promis çift taraflı çalışıyordu artık. Bu yazılımı alıp kullanan ülkeler bilgisayar sistemlerindeki gizli bilgileri otomatik olarak ABD ve İsrail istihbaratına açmış oluyordu.
Kan durmak bilmiyor
İşin karanlık yönü, kan dökülünce iyice ortaya çıktı... Daniel Casolaro adlı Amerikalı bir gazeteci, 1991'de bu Promis olayını araştırmaya başladı. Ama olayı yalnızca bir yazılım korsanlığıyla sınırlamadı. "Ahtapot" diye adlandırdığı devlet çetesinin diğer kirli işlerini de ortaya çıkarmaya çalışıyordu...
Daniel Casolaro, 10 Ağustos 1991'de Batı Virginia'da kaldığı otel odasında ölü bulundu. Her iki bileğinde de derin kesikler vardı.
Başlangıçta eyalet polisi olaya "intihar" dedi.Ama mesleğine tutkuyla bağlı Casolaro'nun intihar etmek için hiçbir nedeni yoktu. Sürdürdüğü araştırmada düğümü çözme noktasına gelmiş olduğu pekçok yakını tarafından açıklanınca, cesedi otopsiye alındı. Ama ceset çoktan ilaçlanmış, sağlıklı bir otopsi yapma imkânı ortadan kalkmıştı. Kaldığı oda da bir güzel temizlenmiş, cinayete işaret edecek deliller bilinçli ya da bilinçsiz, ortadan kaldırılmıştı.
Tehdit telefonları
Casolaro "işi bitirmek üzere olduğu"nu, ölümünden kısa süre önce en az üç yakın dostuna söylemişti. Tehdit telefonları aldığı da biliniyordu. Öte yandan insanın kendi kollarında, bazıları kemiğe kadar dayanan böyle derin yaralar açamayacağını söyleyen bilirkişiler de vardı. Kısacası Casolaro'nun "normal bir intihar"a kurban gitmemiş olması ihtimali çok yüksekti...
Skandalın başka kurbanları da vardı. Casolaro'nun ölümünden birkaç ay önce, 31 Ocak 1991'de, Casolaro'ya araştırmalarında bilgi temin eden NSA görevlisi Alan Standorf, Washington'da kafasına sopayla vurularak öldürüldü.
5 Nisan 1991'de Inslaw davasıyla ilgili avukat Dennis Eisman ölü bulundu. Vurulmuştu.
Casolaro'nun ölümünden yaklaşık 15 ay sonra, 1 Kasım 1992'de ise, Büyük Jüri'ye Inslaw davasıyla ilgili belge temin eden Ian Spiro'nun evinde, karısı ve üç çocuğunun cesetleri bulundu. Başlarına pompalı tüfekle ateş edilmişti. Spiro'nun cesedi ise birkaç gün sonra Borego Çölü'nde bir arabanın içindeydi. FBI raporunda Spiro'nun ailesini katlettikten sonra intihar ettiği belirtiliyordu.
Son kurban Paul Wilcher adlı bir avukattı. 23 Temmuz 1993'te Washington'daki evinde ölü bulundu. Wilcher, çetenin, Promis korsanlığı yanında silah ve uyuşturucu kaçakçılığını içeren başka işlerini de araştırıyordu. Üstelik bu konuda Casolaro'dan bile ileri bir noktaya geldiği iddia ediliyordu. Ve o da "intihar etmişti."
Ve Promis Türkiye'de
Peki, pekçok ülkeye satılan bu program Türkiye'de geldi mi?
"Brooks Senato Araştırma Komisyonu"nun davaya temel teşkil eden raporunda, eski Amerikan gizli servis ajanı, DIA (Defense Intelligence Agency) ve DEA Kıbrıs Rum Kesimi görevlisi Lester Coleman'ın 1991'de verdiği bir ifade var. Donald Goddard adlı Amerikalı yazarın 1993'te yayımladığı "Trail of the Octopus - Ahtapotun İzi" adlı kitapta bu ifadenin hangi nedenle verildiği şöyle anlatılıyor:
"Yaz ayları boyunca (1986) Coleman Kıbrıs'taki (Rum Kesimi) Narkotik Masası'nın danışmanı olarak çalışmıştı. Bu masaya bağlı memurları iletişim ve izleme konularında eğitmişti. Onlara Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Fonu (UNFDAC) tarafından finanse edilen çeşitli elektronik cihazları kullanmayı öğretmişti. İlkbaharda Kıbrıs'a döndüğünde, teknolojinin o yokken ne kadar ilerlediğini farketti. Tüm narkotik bilgisayarlarının, ABD hükümeti bağlantılı Link System Ltd. adlı bir şirket tarafından kurulan merkezi veritabanına bağlandığını gördü. Narkotik merkezinde ise, birlikte çalıştığı birçok memurun, üzerinde 'Promis Ltd. Toronto, Canada' ibaresi bulunan kutular açmakta olduğuna tanık oldu... Coleman biraz araştırma yaptı ve sözkonusu yazılımın, içlerinde Mısır, Suriye, Pakistan, Türkiye, Kuveyt, İsrail, Ürdün, İran ve Irak'ın da bulunduğu bir dizi ülkenin emniyet ve askeri kurumlarına da temin edildiğini saptadı
|
CIA'NIN TURKIYE BUTCESI 500 MILYON DOLAR!
Yeni Dünya'nın düzenleyicisi ABD'nin Türkiye'yi ne kadar sevdiği elbette bilinir. Kuzey Akdeniz'den İran, Irak ve Suriye'ye kadar büyük bir istikrarsızlık örneği sergileyen bölgede Türkiye hep kilit ülke. ABD bu kilidi bazen alenen bazen de Merkezi Haberalma Örgütü (CIA) aracılığıyla kullanıyordu. Ama son zamanlarda yaşadığı skandallar, çift yanlı çalışan ajanlar CIA'nın itibarını oldukça düşürmüştü.
Bu yüzden bütçesi 1993'ten beri iyice kısılmış, örgüt pasifize edilmişti. Eski Savunma Bakan yardımcısı John Deutch'un CIA'nın başına getirilmesi herşeyi halletti. ABD Başkanı Bill Clinton'ın ısrarıyla görevi kabul eden Deutch'un mesleki geçmişi, örgütün yeniden aktif hâle geleceğinin ilk işaretiydi. CIA'nın başına getirilen ilk sivil yetkili olan Deutch'un örgüte yapacağı muhtemel tesiri Zaman Gazetesi yazarı Fikret Ertan şöyle açıklıyordu: "Deutch orijinal bir adamdır. Hayatta hep başarılı olmuş. Örgütün başarısını kendi başarısı olarak görecek, görevini tamamladığını düşünmeden bu işi bırakmayacaktır". Patron koltuğuna oturduğu andan itibaren pek çok CIA mensubunu yerinden eden Deutch'un geçtiğimiz hafta Washington'da Ulusal Basın Konseyi'nde yaptığı ve Amerikan gazetelerinin manşetine yerleşen konuşma, CIA'daki radikal değişikliği artık resmileştirmişti.
'COVERT ACTIONS' MUAMMASI
Gazi Üniversitesi'nden Doçent Dr. Melih Aktaş, CIA'nın basın açıklamalarından çok Senato önündeki konuşmalarına itibar edilmesi gerektiğini, Daily News yazarı İlnur Çevik de açıklamanın amacının, "İran, Irak ve Suriye'ye gözdağı vermek" olabileceğini söylüyordu. Deutch'un mesajı yine de açıktı;
"ABD denizaşırı ülkelerdeki örtülü eylemleri (covert action) bir politik araç olarak kullanmayı sürdürmeli, hatta artırmalıdır".
CIA'nın geçmişini de sorgulayan Deutch, İran ve Orta Amerika'daki başarısız örtülü eylemler yüzünden; geçen dönemde istihbarat toplamanın, yabancı ülkelerdeki gelişmelere doğrudan müdahale etmenin önüne geçtiğini, bunun değişmesi gerektiğini savunuyordu. Geçmişte CIA'nın adının karıştığı darbe, suikast ve benzeri eylemlerdeki "örtüyü" kaldıran bu açıklama, Türkiye'nin de yakında pek çok CIA operasyonuna maruz kalabileceğinin ipuçlarını veriyordu adeta.
Kabine üyesi de olan Deutch'un açıklamalarının bir diğer önemi ise, tüm bunların aynı zamanda Kongre ve hükümetin görüşlerini yansıtmasıydı. Aynı günlerde Herald Tribune'de yeralan küçük bir haber olayın boyutlarını tüm çarpıcılığıyla ortaya seriyordu.
Haberde, CIA'nın bağlı bulunduğu, Milli Güvenlik Kurulu'nun (NSA) Türkiye'den sorumlu 6. dairesinin bütçesi 500 milyon dolar (24 trilyon lira) olarak açıklanıyordu. İstihbarat faaliyetleri için örgüte ayrılan 28 milyar doların en büyük bölümü, Türkiye'nin de içinde yeraldığı Ortadoğu'ya ayrılmıştı. Rakamlar, Deutch'un, "ABD örtülü eylemlerini artıracak" sözleriyle birlikte okunduğunda "iç politikada Amerikan parmağı" endişesi tekrar gündeme geldi.
'RP'YE KARŞI KULLANABİLİRLER'
Eski MİT Daire Başkanı Mahir Kaynak, bu paranın nereye harcanacağını şöyle açıklıyordu:
KAYNAK: 5 NİSAN KRİZİ NSA'NIN İŞİ
"NSA'da büyük operasyonlar yapılır. Mesela 1973'te petrol fiyatlarının yükselmesinde bu kuruluşun etkisi vardır. Bu para büyük operasyonların yapılacağını gösteriyor. Sadece buradaki personelini beslemek için bu kadar para harcamazlar. Yıkıcı faaliyetlerin finansmanını sağlayabilirler. PKK'yı desteklerken kullanabilirler. Türk ticaretini desteklemek ya da baltalamak, hükümetin iktisat politikasını batırmak ya da başarıya ulaştırmak için kullanırlar. Bence 5 Nisan krizi de NSA'nın operasyonuydu. Almanya'da bu parayla bu işi yapamazsınız ama Türkiye'de yaparsınız. Bilgi almak için bu kadar para harcamazlar. Şu sıralar RP'yi küçültmek için kullanabilirler. Amerika'nın bundan sonra üssü Türkiye'dir."
Aralarında Ulaştırma, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Sanayi ve Ticaret, Kültür, Turizm bakanlıklarının da bulunduğu 9 bakanlığın 1995 bütçesinin toplamından fazla olan bu parayı az bulanlar da var. Doç. Melih Aktaş'a göre bu bütçe bölge için ayrılmışsa çok az: "Şu anda zaten ABD'nin Kuzey Irak'ta kısmi otoritesi olan bir Kürdistan kurmak için harcadığı para bunun kat kat üzerinde. Bölgede CIA'nın para harcaması gereken pckçok yer var."
Türkiye'yi ziyareti sırasında Başbakan Tansu Çiller'le de bir saatlik bir görüşme yapan Deutch'un CIA'ya itibar kazandırma çabalarının örgüt açısından nasıl sonuçlanacağını kestirmek güç. Fakat kendi devlet başkanına (J.F. Kennedy) düzenlenen bir suikaste bile adı karışan CIA'nın "denizaşırı" ülkelerde neler yapabileceğini kurgulamak mümkün. Kesin olan şey, Türk siyasi yaşamında CIA'nın etkisinin bundan sonra daha fazla hissedileceği.
FİKRET ERTAN (Zaman Gazetesi yazarı)
"Türkiye'de de gizli operasyon olabilir"
'Bu, büyük para. Bunu ajan ve bilgi satın almak için kullanırlar. Gizli operasyonlar Türkiye için de sözkonusu olabilir. Zaten açıklamada bunun tarifini yaparken "Amerika'ya maledilemeyecek operasyonlar" diyor. Adam öyle işler yapacak ki kimse bunun arkasında ABD olup olmadığını ispatlayamayacak. Bu para bir ülkede iktisadi istikrarsızlık yaratabilir. Fakat CIA şu an zor durumda. Bütçesi kısılıyor, beşeri istihbaratta çok zayıflar, ajan bulamıyorlar. Mesela Hizbullah'ın içine ajan sokamazlar. Bazı yerler var ki girmek mümkün değil. Türkiye'de ajan her zaman var ama, buranın merkez olduğunu söyleyemeyiz. Esas ajanlar Rusya'da. Soğuk savaş bitmiş değil. Türkiye, İran ve Irak'dan sonra gelir. ABD'nin PKK'ya destek vereceğini düşünmüyorum. Çünkü PKK onlar için de bir tehdit. CIA'nın gücü daha çok zayıf ülkelerde geçer.'
İLNUR ÇEVİK (Turkish Daily News)
"Bütçe, RP'yi durdurmak için çok fazla"
'Bu para sadece Türkiye için değil, bölge ülkeleri için ayrılmıştır. ABD'nin "çift taraflı sıkıştırma" denen bir politikası var. İran ve Irak'ı tek yönlü, Türkiye üzerinden durdurmak istiyor. Türkiye'yi Körfez Savaşı'nda olduğu gibi bir ön cephe ülkesi olarak görüyor. Bundan 3 ay önce Reuters'da Senato'nun resmi bir açıklaması yeraldı. CIA'ya İran ve Irak'ta "covert action" izni veriyorlardı. Ancak bu para RP'yi durdurmak için de çok fazla.'
TALAT TURHAN (Emekli kurmay yarbay)
'Türkiye, ABD'nin av alanı' 'CIA, işine yaramayan devlet başkanlarını öldürür ya da bu adamları satın alır. Darbe yapmak, bunun için toplumu destabilize etmek de 'covert action'ların bir parçasıdır. Bunun için kendi ajanlarını ya da onların işbirlikçilerini veya sağ-sol örgütleri kullanır ki, bu Türkiye'de yapıldı. Amaç o ülkedeki ABD çıkarlarının zarar görmesini engellemektir. Deutch'u başkan ve senatonun ataması, ABD yönetiminin gizli operasyonların artırılmasını onaylaması demektir. Bu da meselenin kendi açılarından meşrulaştırılması anlamına gelir. NSA (Milli Güvenlik Kurulu), Amerikan toplumunun yönetimi için ilke kararları alır. Bütün bunların gereği gizli operasyonlarsa çekinmeden yapılır. Türkiye'de darbe öncesinde destabilizasyon sürecine katkıda bulunmak için 1500 ajan, onların satın aldığı 15 bin işbirlikçisi vardır. Bu paralar bu işlerde kullanılır. Şu anda Türkiye, ABD'nin av alanı haline geldi. İktidarı da ona göre şekillendiriyorlar, bunun için para harcıyorlar. İktidarlar bu yüzden sürekli değişiyor.'
|
|
|
|